F. Scott Fitzgerald - Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi

 



Yayınevi : Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı : 50
Çeviren : Bülent O. Doğan

“Nagasava’yı tanıdıkça onu daha da tuhaf buluyordum. Hayatım boyunca pek çok garip insanla tanıştım, ama Nagasava gibisi yoktu. Benden çok daha tutkulu bir okurdu, ama sadece en az otuz yıl önce ölmüş olan yazarları okumak gibi bir ilkesi vardı. ‘Ancak böyle bir kitaba güvenebilirim’ derdi. ‘Çağdaş edebiyata güvenim yok demiyorum. Ama değerli vaktimi de zamanın vaftiz etmediği eserleri okuyarak ziyan etmek istemem. Hayat yeterince kısa’ diye eklerdi.

‘Ama Scott Fitzgerald öleli sadece yirmi sekiz yıl olmuş’ dedim, kafamdan hesaplayarak.

‘Ne olmuş? İki yıl! Fitzgerald aşmış biri.’ “

     Fitzgerald okumadan önce Haruki Murakami’nin kaleme aldığı İmkansızın Şarkısı’nda geçen yukarıdaki diyalog Fitzgerald’ı merak etmeme ve okuma listemde onu önlere taşımama sebep olmuştu. Bu nedenle yazıma daha önce Fitzgerald okumayanlara onun edebiyattaki önemini vurgulayan bu diyalogla başladım. Fitzgerald’ın en bilinen eserleri Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi ve Muhteşem Gatsby. Aynı zamanda ikisi de sinemaya da uyarlanmış. Bu öne çıkan iki eserinden biri olan, benim de bu yazıda bahsedeceğim Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, birçok kişinin kitabını okumasa bile konusunu az çok bildiği bir eser.    

    Benjamin Button, bizim aksimize hayatı tersten başlayan bir adam. Önce bebeklik, çocukluk, yetişkinlik ve daha sonra yaşlılık dönemi yaşayan normal insanların aksine Benjamin 70 yaşında yaşlı bir adam olarak dünyaya geliyor. Bizler için zaman ileri akarken Benjamin için geriye akıyor ve her doğum gününde gittikçe daha da gençleşiyor. Bu kitapta Benjamin’in diğer insanlardan farklı bir akışa sahip tuhaf hayatında yaşamış olduğu zorluklar, yapmış oldukları detaylara fazla yer verilmeden kısaca okuyucuya aktarılmış. Kısacık, 50 sayfadan oluşan bir kitap. Kitapla ilgili eksik bulduğum tek konu da bu.

    Kitap bitince kitabıyla karşılaştırma yapabilmek için filmini izledim. Öncelikle ikisinin arasında çok büyük farklılıklar olduğunu söyleyebilirim. Mesela daha ilk başta kitapta Benjamin 1860’lı yıllarda doğarken filmde I. Dünya Savaşı’nın bittiği gün doğuyor. Doğumu da filmde farklı bir hikâyeye dayandırılmış. Film bana bazı noktalarda Forest Gump’ı çağrıştırdı. Senaryoyu yazanlara baktığımda senaristler arasında Forest Gump’ın senaristinin olduğunu da gördüm. Bu yüzden bana bazı kısımları çok orijinal bir film olarak gelmedi. Eğer önceden Forest Gump’ı izlememiş olsaydım belki farklı düşünürdüm. Ayrıca filmde, kitapta geçen bazı konulara hiç değinilmemişti. Sanırım bu nedenlerle film beklentimi fazla karşılayamadı. Bu filmi hiç beğenmediğim anlamına da gelmesin. Özellikle filmde geçen birçok konuşma çok anlamlı ve etkileyiciydi. Yazıma son verirken filmde en etkilendiğim alıntılardan birini sizinle paylaşmak istiyorum.

“Her ne olursa olsun, kendin olmak için asla geç değildir. Ya da benim durumumda asla erken değildir. Bunun zamanı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin. Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bu işin bir kuralı yoktur. Hayatımızı iyi ya da kötü yaşayabiliriz. Umarım seninki mükemmel olur. Umarım seni şaşırtacak şeyler yaşarsın. Umarım daha önce hiç hissetmediğin duygular yaşarsın. Umarım hayata başka bir pencereden bakan insanlarla tanışırsın. Umarım gurur duyduğun bir hayat yaşarsın. Ve eğer yaşamadığını düşünürsen, umarım içinde her şeye yeniden başlayacak gücü bulursun. “        

                                                                                                                                               Emine


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Stefan Zweig Bir Kalbin Çöküşü

Stefan Zweig Mecburiyet Yorumu